Malatya Mitingimiz Büyük Bir Çoşku ile Gerçekleşti. Teşekkürler Malatya!

“Bir güvercin uçar akça kanatlı

Barıştan savaşa selam götürür.

Yollardan yel gibi geçer bir atlı

Afyon’dan Maraş’a selam götürür.”

Selam olsun; Merkez İlçelerimiz Battalgazi’ye, Yeşilyurt’a…

“Bir bulut kabarır iki dağ boyu

Yüklenir yağmuru, karı, doluyu

Gezer yayla yayla Anadolu’yu

Bir baştan, bir başa selam götürür.”

Selam olsun; Akçadağ’a, Arapgir’e, Arguvan’a…

“Uyanır Yörüğü, Lazı, Afşarı

Bir eyler zeybeği, horonu, barı

Aydın ovasının ılık rüzgârı

Efeden dadaşa selam götürür.”

Selam olsun; Darende’ye, Doğanyol’a, Doğanşehir’e…

“Kırım’da şimşektir çakar bir yıldız

Kars’tan Fergana’ya bakar bir yıldız

Kerkük’ten Tebriz’e akar bir yıldız

Gardaştan gardaşa selam götürür.”

Selam olsun; Hekimhan’a, Kale’ye, Kuluncak’a

“Bir şehir, köy, oba mahalle, çarşı

Çarpışır düzenli orduya karşı

Ve soylu bir destan kurtuluş marşı

Güneş, kurda kuşa selam götürür.”

Selam olsun, Pütürge’ye, Yazıhan’a…

Selam olsun Malatya’ya…

Kadim medeniyetlerin beşiği Malatya’ya, Ankara’nın, Türkiye’nin dört bir yanındaki kardeşlerinizin, Taceddin Dergahı’nın selamını getirdim.

Allah’ın selamı, rahmeti, bereketi, mağfireti üzerinize olsun…

*

Değerli Kardeşlerim,

Değerli Malatyalılar,

2023 Seçimleri için yapacağımız mitinglerimize Malatya’yla başlamak istedik.

Malatya, geçmişten bugüne, hep değerlerimize sahip çıktı…

Malatya, vatana, bayrağa, ezana, Kur’an’a bağlı evlatlar yetiştirdi.

Malatya, vatana, bayrağa, ezana, Kur’an’a bağlı evlatlarına da sahip çıktı.

Biz Malatya’yı sevdik, Malatya’da bizi sevdi.

Bugün, Malatya’da, sevdiklerimizle, bizi sevenlerle birlikte olmanın mutluluğunu yaşıyorum.

Sağ olun, var olun…

*

Değerli Kardeşlerim,

Değerli Malatyalılar,

Bugün, sizlerle, dünyayı, ülkemizi konuşmak istiyorum.

Dertlerimizden, problemlerimizden, umutlarımızdan, hayallerimizden bahsedeceğiz.

Vatanımızın, ülkemizin, evlatlarımızın istikbalini konuşacağız.

Birlikte nasıl güçleneceğimizi, birlikte nasıl büyüyeceğimizi, birlikte nasıl gelişeceğimizi, birlikte nasıl var olacağımızı konuşacağız.

*

Artık son aylarını yaşadığımız, içinde bulunduğumuz dönem, “önemli”, önemli olmasının yanı sıra “tarihi” denilebilecek olaylara, problemlere sahne oldu.

Yaşananlar, sadece ülkemizi değil, içinde bulunduğumuz bölgeyi, hatta tüm dünyayı olumsuz yönde etkiledi.

O etkiler hala devam ediyor.

*

Pandemi, tüm dünya için, yüzyılın en büyük felaketlerinden biriydi.

Pek çok ülkede, hastalık, kitlesel ölümlere neden oldu.

Dünyanın en gelişmiş ülkelerinde, hastanelere insanların alınmadığı, hastaların hastane koridorlarında, yerlerde can verdiği, cenazelerin sokaklarda kaldığı üzücü manzaralara şahit olduk.

Şükürler olsun benzer hadiseleri yaşamadık.

Sonrasında, pandeminin ardından, tüm dünya ekonomileri, tedarik zincirinin bozulmasından kaynaklanan bir krizle sarsıldı.

İçeride ve dışarıda, Türkiye’nin yaşayacağı sıkıntıları, sevinçle, ellerini ovuşturarak bekleyenlere şahit olduk.

Şükürler olsun yıkılmadık.

Zor günlerimiz oldu ama ayaktayız ve yolumuza devam ediyoruz.

*

PKK’nın, FETÖ’nün, DAEŞ’in saldırılarına maruz kaldık. Hiç geri adım atmadık.

Saldırıları püskürttük ama terör örgütlerinin, ülkemizi, milletimizi hedef alan provokasyonları, dezenformasyon çabaları devam ediyor.

*

Suriye’deki iç savaşın tarafları, önce masum sivilleri, Suriye’de yaşayan soydaşlarımızı, sonra sınırlarımızı hedef aldı.

Küresel güçler, Suriye’de, adım adım, ilk hedefi “Türkiye’nin toprak bütünlüğü” olan bir terör devleti kurdurmaya çalıştılar.

Kabul de etmedik, boyun da eğmedik. Mehmetçiğimiz, Suriye’de, barışı, soydaşlarımızı, sınırlarımızı, varlığımıza ve istikbalimize karşı yönelen tehditlere karşı başarıyla görev yapıyor.

*

Ortadoğu’nun petrolünü yağmalamak için Osmanlı’yı parçalayan güçler, bu kez Doğu Akdeniz’de ve Ege’de, hakkımız olan kaynaklara ulaşmamıza engel olmak için, sayısız oyunlar tertip ettiler, ediyorlar.

Libya’da, Akdeniz’de, Ege’de, haklarımızı, hukukumuzu korumak için önemli adımlar attık.

*

Türk Dünyası’yla aramıza bir hançer gibi sokulan Ermenistan’ın, dünyanın gözleri önünde, Karabağ’da, 30 yıldır süren işgaline ve cinayetlerine, Azerbaycanlı kardeşlerimizi destekleyerek “Dur!” dedik.

*

Türk Dünyasıyla ilişkilerimiz, hiç bir dönemde olmadığı kadar, artarak, sağlam ve güçlü bir şekilde gelişiyor.

Bunları elbette milletimizin karakteriyle, devletimizin gücüyle, hükümetimizin iradesiyle ama en çok, içinde olduğumuz Cumhur İttifakı’nın kararlı desteğiyle sağladık.

Yaşadığımız zor günlerin arkasından, bence çıkarmamız gereken en önemli ders şu olmalı:

Biz el ele verdiğimizde, birlik olduğumuzda, değerlerimize sarıldığımızda, hiçbir güç bizi yıkamaz, yok edemez.

Bunu yüzünüzde, bakışlarınızda da görüyorum.

*

Değerli Kardeşlerim,

Değerli Malatyalılar,

İçinde bulunduğumuz dönemde, milletimizin uzun yıllar süren özlemini dindiren, beklentilerine karşılık veren, önemli adımlar atıldı.

Bunlardan biri Ayasofya’nın yeniden ibadete açılmasıydı.

Ayasofya, maalesef, Cumhuriyet tarihimizde, üzerinde en çok tartışılan konular arasında yer alıyordu.

Ayasofya konusunu bir “ibadethane – müze” çerçevesine sıkıştırırsak, gerçekleri perdelemiş, konunun esasından uzaklaşmış oluruz.

Yapılan, ülkemizde bulunan, 567 yıldır Türk’e ait bir yapıyla ilgili, dışarıdan “karar” ve “talimat” verme hevesinde olanların, “Türkiye Cumhuriyeti’nin egemenlik hakları”nın üzerine düşürmeye çalıştıkları gölgeye ışık tutulmasıdır.

Türkiye, dünyanın herhangi bir ülkesindeki, Türk düşmanı, İslam düşmanı fanatik politikacıların veya papazların, parmak sallayarak talimat vermesine boyun eğmeyecek kadar büyük bir devlettir.

Türk milleti, tarihinin hiçbir döneminde, en zor günlerinde bile, bu tip “kükreyen fare”leri ciddiye almadı.

Türkiye Cumhuriyeti de bu saygısızlıklara mahal vermedi, bundan sonra da vermeyecek.

Ayasofya’yla ilgili diğer husus; Fatih Sultan Mehmet Han’ın vakfiyesinin, “fatihinin vasiyeti”ne ve “vakıf senedi”ne aykırı bir statüde bulunmasıydı.

Bu iki gerekçe ile yıllarca içinde bulunduğumuz yanlıştan rahatsızlığını en çok seslendiren camianın bir mensubu olarak, tekrar, memnuniyetimizi dile getirmek istiyorum.

Ayasofya, 1500 yıla yaklaşan ömründe, bir tarihi eser olarak da en iyi korunduğu dönemi, Türklerin idaresi altında yaşadı.

Bir kez daha, kararın, ülkemiz ve milletimiz için hayırlara vesile olmasını diliyorum.

Başta Fatih Sultan Mehmet Han olmak üzere, İstanbul’u Türklüğe hediye eden, komutanında erlerine, Peygamberimiz (S.A.V)‘in övgüsüne mazhar olmuş ordunun her ferdini rahmetle yad ediyorum.

*

Değerli Kardeşlerim,

Değerli Malatyalılar,

Biliyorsunuz, Türkiye’nin vizyon projesi TOGG’un seri üretiminin gerçekleştirileceği Gemlik Kampüsü’nün açılış töreni yapıldı.

Projeyi ve projenin üretim aşamasına geçmesini, pek çok açıdan önemli buluyoruz:

Bunlardan biri, otomotiv sektöründe, artık “kendi markamızla” üretici ve ihracatçı durumuna geliyor oluşumuz.

Ulaşımda dünyanın en önemli trendi olan elektrikli araçlar sektöründe, uluslararası rekabetin aktörlerinden biri haline gelme şansını yakalıyoruz.

Petrole olan bağımlılığımız ve fosil yakıtların çevreye verdiği zararlar, bu projenin önemini bir kez daha artırıyor.

Ülkemizdeki her gelişme, her ilerleme, her yatırım, bize ancak mutluluk verir.

Biz, henüz Cumhuriyetin ilk yıllarında, kendi silahını üreten ve silah üretiminde belirgin bir gelişme gösteren bir ülkeydik.

Cumhuriyetin ilk yıllarında uçak üretiyorduk, ürettiğimiz uçakları ihraç ediyorduk.

Türkiye, 60’lı yılların başında, 60 yıl önce, kendi otomobilini üretmek için önemli bir adım atmıştı.

Bugün TOGG’a karşı da benzerlerini gördüğümüz; küçümsemelerle, aşağılık kompleksleriyle, müstemleke zihniyetiyle; üretim toplumu olmamızı, dünyayla rekabet etmemizi istemeyenlerin, başka ülkelerin, içerideki işbirlikçilerinin gayretleriyle; çok sayıda gelişme hamlemiz akamete uğradı.

İnşallah bu kez aynı üzücü hatıraların bir benzerini yaşamayacağız.

Bu projenin, pek çok sektörde ve yeni sektörlerde de içinde bulunduğumuz gelişim sürecinin ivmesini artıracağını düşünüyorum.

Projenin, ülkemiz ve milletimiz için hayırlı olmasını diliyorum.

*

Değerli Kardeşlerim,

Değerli Malatyalılar,

Savunma sanayiinde önemi adımlar attık, atmaya devam ediyoruz.

Türkiye, pandemi sürecinde kendi aşısını üretmeyi başardı, başta Afrika olmak üzere, pek çok ülkeye, tıbbi malzemelerle birlikte,  aşı yardımı yaptı.

Tarımda, bilişimde, sanayide, nükleer enerjide, yenilenebilir enerjide, Türkiye’nin uluslararası alandaki payı ve önemi artıyor.

Bu süreçte, problemlerle birlikte, ülkemizin attığı her adımın karşısında duran bir zihniyetle de mücadele ediyoruz.

Verdiğim her örnekle; Ayasofya’yla ilgili, yerli aşıyla ilgili, savunma sanayiimizle, İHA-SİHA üretimimizle ilgili, nükleer enerji, yenilenebilir enerji yatırımlarımızla ilgili, hep çatlak sesler, itirazlar duyuyoruz.

Terörle; PKK’yla, FETÖ’yle mücadelemizde aynı kesimlerin direnciyle karşılaşıyoruz.

Karşılaştığımız her ihtilafta, Türkiye’nin uluslararası alandaki hasımları, içimizde taraftar bulabiliyorlar.

Karşılaştığımız hemen her meselede, yüzeyi kazıdığımızda karşımıza çıkan ABD, çekinmeden, “Türkiye’de bir yönetim değişikliği gerçekleştireceklerini”, bunu da “muhalefetteki dostlarıyla birlikte yapacaklarını” söyleyebiliyor.

Bunu  gerçekleştirmek için uydurma gerekçelerle, Türkiye’ye, ekonomik, askeri, siyasi yaptırımlar uyguluyorlar.

“ABD’nin” ve “dostlarının” Türkiye’de yönetimi belirlemesine izin verecek misiniz?

Elbette izin vermeyeceğiz.

ABD’yle problem yaşarken Biden’den taraf olanların; Fransa’yla karşı karşıya geldiğimizde Macron’un tarafını tutanların; Karabağ Savaşı’nda Paşinyan’ı destekleyenlerin, Yunanistan’a karşı Ege’de, Akdeniz’de, Kıbrıs’ta, Türkiye’nin hukukunu korumak yerine Çipras’ı haklı bulanların, Türkiye’de yönetimi belirlemelerine izin vermeyeceğiz.

Biliyorum, sandık önünüze geldiğinde bunca saçmalığa, bunca rezilliğe “Dur!” diyeceksiniz.

*

Değerli Kardeşlerim,

Açık konuşuyorum: Askerimizi, polisimizi, öğretmenlerimizi, sivil vatandaşlarımızı, bebekleri katleden PKK’yla da; devletimize sızıp, ülkemizi ABD’nin uydusu haline getirmeye çalışan FETÖ’yle de helalleşmeyeceğiz.

Ortada işlenen suçlar var, verilmesi gereken cezalar var.

Ortada, milletimize eğitim, sağlık, altyapı, üretim gibi alanlarda kullanılacakken, terörle mücadeleye harcanmış 2 trilyon doların neden olduğu bedeller var.

Ülkemizde, başta, güvenlik ve yargı kurumları olmak üzere, devlet kurumlarına verilmiş, telafi edilmesi güç zararlar var.

15 Temmuz’da katledilen yüzlerce vatan evladının kanları var.

Helalleşmeyeceğiz, gereğini yapacağız.

*

Değerli Kardeşlerim,

Değerli Malatyalılar,

Siyasi partiler, milletin sesi olmalıdır.

Siyasi partiler, milletin değerleriyle barışık olmalıdır.

Siyasi partiler milletin meseleleri için “çözüm” üretmelidir.

Siyasi partiler, varlıklarını, milletin, ülkenin geleceğine katkı sağlamak için kurgulamalıdır.

Türkiye, dünyada ve bölgemizde süregelen problemler yumağı içinde var olma savaşı verirken, ülkemizin Ana Muhalefet Partisi Lideri, “Başörtüsü sorununu çözmek için yasa teklifi vereceklerini” açıkladı.

*

Biraz olsun samimi olalım.

Türkiye bu problemi niye yaşadı?

Türkiye, hatırladıkça bile utanç duyduğumuz hadiselerle neden karşı karşıya kaldı?

Bunun “CHP” dışında bir cevabı var mı?

*

Türkiye’nin geçmişte yaşadıklarını, gençlerimiz bilmeyebilirler, hatırlamayabilirler.

O dönemde yaşanan, Türkiye’nin sosyal ve siyasal iklimini bütünüyle etkileyen hadiseler, bugünün gençlerine anlamsız, anlaşılmaz gelebilir.

Yine gençlerimiz için, yaşananların bir kısmını hatırlatmak istiyorum:

Hayatlarını, inançları gereği tesettüre riayet ederek sürdürmek isteyen evlatlarımızın, kadınlarımızın, kamuda herhangi bir görev yapabilmeleri mümkün değildi.

Öğrenim görmeleri mümkün değildi.

Seçimle gelinen herhangi bir göreve aday olmaları, seçildikleri taktirde görev yapmaları mümkün değildi.

Artık cinnet boyutuna gelen bu düşmanlık öyle bir boyut almıştı ki, öğrencilerimiz, okullarından sürüklenerek atıldılar.

İçlerinde şehit annelerinin, annelerimizin de bulunduğu, ordu mensuplarının yakınları; ameliyat olmak için gittikleri askeri hastanelere, çocuklarının düğünü için gittikleri orduevleri bile dahil olmak üzere, TSK’ya ait hiçbir birime alınmadılar.

Türkiye uzun süre, “eşi başörtülü” siyasetçilerin bile, devletin makamlarında görev yapamayacağı tartışmalarına maruz kaldı.

Neredeyse hiçbir Avrupa ülkesinde, hatta Müslüman olmayan herhangi bir dünya ülkesinde görmediğimiz bu utanç verici düşmanlığı, kısıtlamaları, tehditleri, yasaklamaları, kendi ülkemizde yaşadık.

*

Türkiye, 2008 yılından beri, aslında bu problemi yaşamıyor.

2008 yılında gerçekleşen ve kamuda başörtüsü yasağını fiilen kaldıran anayasa değişikliğine itiraz edenlerden biri, CHP’nin o günkü Grup Başkan Vekili Kemal Kılıçdaroğlu’ydu.

2008’deki düzenlemeye, “Yapılmak istenen, Türkiye’yi Ortaçağ karanlığına geri götürmek ve 85 yıllık Cumhuriyet’in rövanşını almaktır.” şeklinde utanç verici bir cümleyle itiraz etmişlerdi.

*

Değerli Arkadaşlar,

Hatırlayacaksınız, CHP’nin başörtüsüyle ilgili kanun teklifi oyununa, “Samimiyseniz gelin Anayasa değişikliği yapalım.” demiştim.

Cumhur İttifakı’nın diğer partileri, Ak Parti ve MHP’nin, aynı yöndeki çağrılarına, CHP, tahmin edilebileceği ve beklendiği gibi “Hayır” dedi.

Bu istismardan artık bıktık.

Bu ikiyüzlülükten artık bıktık.

Milletimiz de bıktı.

Milletimiz, sandık önüne geldiğinde, bu gerçekler ışığında, bu bitip tükenmek bilmeyen istismarların gereğini yapacak. Buna inanıyorum.

*

Değerli Arkadaşlar,

“Başörtüsü meselesi”ni, sadece “inanç ve vicdan hürriyeti”ne müdahaleden ibaret olarak da görmüyorum.

Bu yasak, fiilen, kız çocuklarımızın öğrenim görmelerine, kamuda, siyasette, yönetimde, hak ettiklerince yer almalarına da engel oldu.

Yıllarca, “çağdaşlık” gerekçesiyle, kadınlarımızı, okullara, kamu görevlerine, bilime, sanata, siyasete, yönetime sokmamak için, delirmiş gibi mücadele eden bir zihniyetle karşı karşıya geldik.

Türkiye artık bu çarpıklıkları yaşamamalı.

Türkiye bu çarpıklıkları inşallah bir daha yaşamayacak.

*

Değerli Kardeşlerim,

Değerli Malatyalılar,

Türkiye, askeri güç olarak da siyasi ağırlığı itibarıyla da jeopolitiği nedeniyle de NATO’nun en önemli ülkelerinden biridir.

Türkiye, üye olduğu günden beri NATO sözleşmesine aykırı hiçbir eyleme imza atmamıştır.

Herkes biliyor ki, Türkiye Cumhuriyeti’nin de Türk Milleti’nin de hiçbir dönemde Yunanistan’dan toprak talebi olmamıştır.

Yunanistan’ın Anadolu’yu işgal etme teşebbüsüne rağmen olmamıştır.

Yunanistan’ın, Balkanlarda, Anadolu’da, işgal ettiği bölgelerde, faili olduğu sayısız soykırıma rağmen olmamıştır.

Batı Trakya’da, Avrupa’nın gözleri önünde, Türk Milleti’nin şerefli evlatlarına yaptığı zulümlere rağmen olmamıştır.

Yüzlerce yıl Türklerin idaresi altında kalan coğrafyada, neredeyse tek bir cami, tek bir ibadethane bırakmamasına rağmen olmamıştır.

“Kıbrıs’taki Türk varlığını yok etmek” gibi korkunç ve insanlık dışı bir planı, “devlet politikası” olarak ilan etmek gibi bir alçaklığa, utanmazlığa, hukuk tanımazlığa rağmen olmamıştır.

En üst derecede görev yapan çapsız politikacılarının, “İstanbul’u alacağız!”, “Ankara’ya bir saatte gireriz!” türü dangalaklıklarına rağmen olmamıştır.

Uluslararası hukuka aykırı bir şekilde, Ege’yi Türklerin geçişine kapatmaya çalışmak ve adaları silahlandırmalarına rağmen olmamıştır.

Bugün yine Yunanistan tarafından, “olmamıştır” yerine, “olmamıştı…” demeye zorlanıyoruz.

Yunanlı politikacılara, halkının kaderiyle oynamamalarını; “Kötü komşu insanı ev sahibi yapar.” atasözünü hatırlatıyorum.

Bir NATO üyesi olarak, ABD’nin, Yunanistan’daki üslerini, hangi tehdide karşı konuşlandırdıklarını da açıklamak zorunda olduklarını, bunu önce NATO’ya, sonra Türkiye’ye, daha sonra da dünya kamuoyuna karşı borçları olduğunu düşünüyorum.

Değerli Kardeşlerim,

ABD, Türkiye’yi; Yunanistan gibi, Ermenistan gibi; menfaatlerinin olduğunu düşündüğü, menfaatlerini korumaya çalıştığı diğer bölgelerde yapmaya çalıştığı gibi, her dediğine “baş üstüne” diyecek bir kukla devlet haline getirmeye çalışıyor.

Türkiye, ABD’nin uydusu olmayacak kadar büyük bir ülkedir.

Hiçbir şart, Türk Milleti’ne, ABD’nin uşaklarının üniformasını giydiremez.

ABD’nin, Türkiye’nin ekonomisi üzerinden, Suriye üzerinden, Yunanistan üzerinden, Ermenistan üzerinden, Türkiye’nin aleyhine yürüttüğü faaliyetlerin farkındayız.

ABD’nin FETÖ’yle, PKK’yla yapmak istediklerinin de farkındayız.

Türkiye’deki birtakım siyasilerle kurdukları ilişkilerin, iş birliklerinin de farkındayız.

Her hafta grup toplantılarında, her gün televizyonlarda, her dakika sosyal medyada, bu siyasilerin canhıraş verdikleri iktidar mücadelelerini izliyoruz.

Bu siyasetçilerden, ABD’nin, uluslararası platformlarda ve bölgemizde, taşeronları aracılığıyla gerçekleştirdikleri, Türkiye’ye yönelik hamlelerine karşı bir cümle duydunuz mu?

Ben duymadım.

Milletimiz de duymadı.

Dün ülke işgal altındayken, “Güçlü devletlere karşı savaşamayız.”, “Mandayı kabul edelim.”, “Himayeyi kabul edelim.” diyenlerle; dün ülke işgal altındayken, İngiliz Muhipleri Cemiyeti’nin, Wilson Prensipleri Cemiyeti’nin çatısı altında kurtuluş arayanlarla; bugün, Türkiye’nin geleceğini ABD’nin projelerinin parçası olmakta görenlerin birbirinden hiçbir farkı yoktur.

İçinden geçtiğimiz badirelerde, içinde bulunduğumuz şartlarda, tek bir çözüm önerisi ortaya koyamayanların, bunun yerine Osman Kavala’nın, Selahattin Demirtaş’ın, hapisteki PKK’lıların, FETÖ’cülerin avukatlığına soyunanların, hangi tarafta durduklarını izah etmeye gerek bile duymuyorum.

*

Değerli Kardeşlerim,

Değerli Malatyalılar,

Türkiye Cumhuriyeti büyük bir devlettir.

Türkiye Cumhuriyeti’nin yönetimine talip olanlar; sahip olduğumuz binlerce yıllık bir devlet geleneğinin sorumluluğuna uygun şekilde davranmak zorundadır.

Türkiye Cumhuriyeti’nin yönetimine talip olanlar; dünya üzerindeki milyonlarca soydaşımızın umudunu temsil etmenin sorumluluğuna uygun şekilde davranmak zorundadır.

Türkiye Cumhuriyeti’nin yönetimine talip olanlar; yüzyıllarca dünyayı yönetmiş bir milletin, yeryüzündeki son ve en büyük kalesi olan devletin vatandaşı olmanın sorumluluğuna uygun şekilde davranmak zorundadır.

Türkiye’deki bir siyasetçi, kendi devletini, uydurma bir şekilde, “uyuşturucu ticareti”yle ilişkilendirebiliyorsa, bu davranışı “sıradan bir zevzeklik”ten ibaret göremeyiz.

Avrupa’nın ortasında savaş devam ediyor.

Tüm dünyada, uluslararası ilişkilerin, 2. Dünya Savaşı’nın bitişinden beri en gergin olduğu dönemi yaşıyoruz.

Türkiye’nin, uluslararası ilişkilerde, hemen her alanda “hak arama”, “hukukunu koruma” mücadelesi verdiği günleri yaşıyoruz.

Bu şartlarda, kendi içimizden, “Ana Muhalefet Partisi” CHP’nin lideri tarafından devletimize “uyuşturucu ticareti”yle ilişkili olduğu; yine “Ana Muhalefet Partisi” CHP’nin yan kuruluşu haline gelmiş bir meslek odasının başkanı tarafından Türk Silahlı Kuvvetlerimize, kimyasal silah kullandığı iftiraları yöneltiliyor.

Derdiniz ne?

Kimden yanasınız?

Bir sorum da CHP’nin yörüngesine girmiş 6’lı masanın partilerine:

Kendilerini, “milliyetçi”, “muhafazakar”, “sağcı” diye tanımlayan beş partiye soruyorum.

Neler olduğunun farkında değil misiniz?

Utanmıyor musunuz?

Milletimizin bunun farkında olmadığını mı sanıyorsunuz?

Milletimizin sandıkta size gereken dersi vermeyeceğini mi sanıyorsunuz?

*

Değerli Kardeşlerim,

Değerli Malatyalılar,

İfade ettiğimiz, ifade ederken hiçbir detayını abartmadığımız, istismar etmediğimiz şartların bizi asla mağlup edemeyeceğini, peşinen söylemek istiyorum.

Hepsiyle baş edebiliriz.

Hepsiyle baş edeceğiz.

Tüm Avrupa’yı besleyebilecek toprak varlığına sahibiz. Hiç kimseye ihtiyaç duymadan kendi gıdamızı üretebiliriz.

Enerji ihtiyacımızın tümünü fazlasıyla karşılayabilecek “yenilenebilir enerji” potansiyeline sahip bir coğrafyada yaşıyoruz.

Neredeyse sıfır noktasından bir savunma sanayii kurabiliyoruz, kurduk. Dünyada savunmayla ilgili alışılagelmiş pek çok ezberi değiştiriyoruz, değiştirmeye devam edeceğiz.

Nüfusumuz 8 milyonken dünyayı yendik.

Yunanistan’la, Ermenistan’la, PKK’yla, FETÖ’yle bizi terbiye edeceklerini zannedenlerin aklına şaşarım.

Yaşadıklarımızın, bu topraklarda var olmanın bedeli olduğunun farkındayız.

*

Dün varlığımız yok etmeye çalışıyorlardı, bugün egemenliğimizi ve bağımsızlığımızı hedef alıyorlar.

İlk de değiller, son da olmayacaklar.

Öncekileri de yendik, bunları da sonrasındakileri de yeneceğiz.

*

2000 yılın üzerinde bir devlet geleneğine sahibiz.

Dünyanın kadim ve en köklü milletlerinden birinin mensubuyuz.

Peygamber’in (S.A.V.) müjdesiyle kutsanmış, yüzyıllarca İslam’ın sancaktarlığını yapmış, gittiği her coğrafyaya, adaleti, huzuru, ahlakı, Hakk’ı hakim kılmış bir ecdadın torunlarıyız.

Bu topraklarda, onurumuzla, hür ve bağımsız bir şekilde var olmaya devam edeceğiz.

Herkese hatırlatmak istiyorum:

Türk Milleti unutmaz…

Türk Milleti dostluğu da düşmanlığı da unutmaz…

Türk Milleti vefalı bir millettir.

Dostluğumuza güvenin.

Düşmanlığımızdan korkun…

*

Değerli Kardeşlerim,

Değerli Malatyalılar,

Önceki seçimlere Cumhur İttifakı’nın bir bileşeni olarak katıldık.

Hiçbir çıkar hesabı ve siyasi kaygı gütmeden, ülke meselelerinde devletimizin, hükümetimizin yanında olduk.

Zaman içinde eleştirilerimiz de oldu, hükümetin kararlarına katılmadığımız durumlar da oldu.

Fikirlerimizi, muhataplarına, yine dürüstçe, olabildiğince açık bir şekilde, saygı ve nezaket dairesinde ifade ettik, saygı ve nezaketle mukabele gördük.

Kişisel olarak da çok sayıda kanun teklifinde imzam bulunuyor. Birçoğu yasalaştı.

Pandemiden ekonomiye, savunmadan enerjiye, terörden dış politikaya, sanayiden eğitime, hükümetin görev alanlarındaki sayısız konuda, hükümetin çalışmalarına önerilerde, katkılarda bulunduk.

*

Ülkemizin Büyük Birlik Partisi’ne ihtiyacı var.

Ülkemizin Büyük Birlik Partisi’nin katkısına ihtiyacı var.

Bu ancak sizin desteklerinizle mümkün olabilir.

Büyük Birlik Partisi’ne, Muhsin Yazıcıoğlu’nun emanetine, Malatya her seçimde, Türkiye ortalamasının çok üzerinde bir katkıyla destek verdi.

Bu açıdan da Malatya’nın, Malatyalıların benim gönlümde çok ayrı, çok özel bir yeri var.

Dosdoğru ifade ediyorum:

Tarafımızı sizin istikametinize, sizin değerlerinize, sizin inançlarınıza göre belirledik.

Türkiye’nin tarafındayız.

Türk Milleti’nin tarafındayız.

Mehmet’in, Mehmetçik’in, şehidin, şehit ailesinin tarafındayız.

Türkiye’nin bölünmez bütünlüğünün tarafındayız.

Türkiye’nin hürriyetinin, istiklalinin, istikbalinin, tarafındayız.

Doğru taraftayız.

*

Konu iktidar – muhalefet meselesi değildir.

Konu Türkiye’nin egemenlik meselesidir.

Konu Türkiye’nin bağımsızlık meselesidir.

Konu Türkiye’nin yönetimini yabancıların değil milletimizin belirlemesi, milletimizin kendine sahip çıkma zarureti meselesidir.

Ülkemize sahip çıkacağız.

Bağımsızlığımıza sahip çıkacağız.

Özgürlüğümüze sahip çıkacağız.

Topraklarımıza sahip çıkacağız.

Bayrağımıza sahip çıkacağız.

Mukaddesatımıza sahip çıkacağız.

Muhsin Yazıcıoğlu’nun emanetlerine sahip çıkacağız…

Birlikte yürüyecek, birlikte karar verecek, birlikte var olmaya devam edeceğiz.

Fert fert hepimize önemli görevler düşüyor.

Çok çalışacağız, inşallah hak ettiğimiz neticeyi alacak, hak ettiğimiz yere partimizi, ülkemizi ve milletimizi taşıyacağız.

Allah (C.C.) yardımcımız olsun…

“Bir güvercin uçar akça kanatlı

Barıştan savaşa selam götürür.

Yollardan yel gibi geçer bir atlı

Afyon’dan Maraş’a selam götürür.”

Selam olsun; Merkez İlçelerimiz Battalgazi’ye, Yeşilyurt’a…

“Bir bulut kabarır iki dağ boyu

Yüklenir yağmuru, karı, doluyu

Gezer yayla yayla Anadolu’yu

Bir baştan, bir başa selam götürür.”

Selam olsun; Akçadağ’a, Arapgir’e, Arguvan’a…

“Uyanır Yörüğü, Lazı, Afşarı

Bir eyler zeybeği, horonu, barı

Aydın ovasının ılık rüzgârı

Efeden dadaşa selam götürür.”

Selam olsun; Darende’ye, Doğanyol’a, Doğanşehir’e…

“Kırım’da şimşektir çakar bir yıldız

Kars’tan Fergana’ya bakar bir yıldız

Kerkük’ten Tebriz’e akar bir yıldız

Gardaştan gardaşa selam götürür.”

Selam olsun; Hekimhan’a, Kale’ye, Kuluncak’a

“Bir şehir, köy, oba mahalle, çarşı

Çarpışır düzenli orduya karşı

Ve soylu bir destan kurtuluş marşı

Güneş, kurda kuşa selam götürür.”

Selam olsun, Pütürge’ye, Yazıhan’a…

Selam olsun Malatya’ya…

Kadim medeniyetlerin beşiği Malatya’ya, Ankara’nın, Türkiye’nin dört bir yanındaki kardeşlerinizin, Taceddin Dergahı’nın selamını getirdim.

Allah’ın selamı, rahmeti, bereketi, mağfireti üzerinize olsun…

*

Değerli Kardeşlerim,

Değerli Malatyalılar,

2023 Seçimleri için yapacağımız mitinglerimize Malatya’yla başlamak istedik.

Malatya, geçmişten bugüne, hep değerlerimize sahip çıktı…

Malatya, vatana, bayrağa, ezana, Kur’an’a bağlı evlatlar yetiştirdi.

Malatya, vatana, bayrağa, ezana, Kur’an’a bağlı evlatlarına da sahip çıktı.

Biz Malatya’yı sevdik, Malatya’da bizi sevdi.

Bugün, Malatya’da, sevdiklerimizle, bizi sevenlerle birlikte olmanın mutluluğunu yaşıyorum.

Sağ olun, var olun…

*

Değerli Kardeşlerim,

Değerli Malatyalılar,

Bugün, sizlerle, dünyayı, ülkemizi konuşmak istiyorum.

Dertlerimizden, problemlerimizden, umutlarımızdan, hayallerimizden bahsedeceğiz.

Vatanımızın, ülkemizin, evlatlarımızın istikbalini konuşacağız.

Birlikte nasıl güçleneceğimizi, birlikte nasıl büyüyeceğimizi, birlikte nasıl gelişeceğimizi, birlikte nasıl var olacağımızı konuşacağız.

*

Artık son aylarını yaşadığımız, içinde bulunduğumuz dönem, “önemli”, önemli olmasının yanı sıra “tarihi” denilebilecek olaylara, problemlere sahne oldu.

Yaşananlar, sadece ülkemizi değil, içinde bulunduğumuz bölgeyi, hatta tüm dünyayı olumsuz yönde etkiledi.

O etkiler hala devam ediyor.

*

Pandemi, tüm dünya için, yüzyılın en büyük felaketlerinden biriydi.

Pek çok ülkede, hastalık, kitlesel ölümlere neden oldu.

Dünyanın en gelişmiş ülkelerinde, hastanelere insanların alınmadığı, hastaların hastane koridorlarında, yerlerde can verdiği, cenazelerin sokaklarda kaldığı üzücü manzaralara şahit olduk.

Şükürler olsun benzer hadiseleri yaşamadık.

Sonrasında, pandeminin ardından, tüm dünya ekonomileri, tedarik zincirinin bozulmasından kaynaklanan bir krizle sarsıldı.

İçeride ve dışarıda, Türkiye’nin yaşayacağı sıkıntıları, sevinçle, ellerini ovuşturarak bekleyenlere şahit olduk.

Şükürler olsun yıkılmadık.

Zor günlerimiz oldu ama ayaktayız ve yolumuza devam ediyoruz.

*

PKK’nın, FETÖ’nün, DAEŞ’in saldırılarına maruz kaldık. Hiç geri adım atmadık.

Saldırıları püskürttük ama terör örgütlerinin, ülkemizi, milletimizi hedef alan provokasyonları, dezenformasyon çabaları devam ediyor.

*

Suriye’deki iç savaşın tarafları, önce masum sivilleri, Suriye’de yaşayan soydaşlarımızı, sonra sınırlarımızı hedef aldı.

Küresel güçler, Suriye’de, adım adım, ilk hedefi “Türkiye’nin toprak bütünlüğü” olan bir terör devleti kurdurmaya çalıştılar.

Kabul de etmedik, boyun da eğmedik. Mehmetçiğimiz, Suriye’de, barışı, soydaşlarımızı, sınırlarımızı, varlığımıza ve istikbalimize karşı yönelen tehditlere karşı başarıyla görev yapıyor.

*

Ortadoğu’nun petrolünü yağmalamak için Osmanlı’yı parçalayan güçler, bu kez Doğu Akdeniz’de ve Ege’de, hakkımız olan kaynaklara ulaşmamıza engel olmak için, sayısız oyunlar tertip ettiler, ediyorlar.

Libya’da, Akdeniz’de, Ege’de, haklarımızı, hukukumuzu korumak için önemli adımlar attık.

*

Türk Dünyası’yla aramıza bir hançer gibi sokulan Ermenistan’ın, dünyanın gözleri önünde, Karabağ’da, 30 yıldır süren işgaline ve cinayetlerine, Azerbaycanlı kardeşlerimizi destekleyerek “Dur!” dedik.

*

Türk Dünyasıyla ilişkilerimiz, hiç bir dönemde olmadığı kadar, artarak, sağlam ve güçlü bir şekilde gelişiyor.

Bunları elbette milletimizin karakteriyle, devletimizin gücüyle, hükümetimizin iradesiyle ama en çok, içinde olduğumuz Cumhur İttifakı’nın kararlı desteğiyle sağladık.

Yaşadığımız zor günlerin arkasından, bence çıkarmamız gereken en önemli ders şu olmalı:

Biz el ele verdiğimizde, birlik olduğumuzda, değerlerimize sarıldığımızda, hiçbir güç bizi yıkamaz, yok edemez.

Bunu yüzünüzde, bakışlarınızda da görüyorum.

*

Değerli Kardeşlerim,

Değerli Malatyalılar,

İçinde bulunduğumuz dönemde, milletimizin uzun yıllar süren özlemini dindiren, beklentilerine karşılık veren, önemli adımlar atıldı.

Bunlardan biri Ayasofya’nın yeniden ibadete açılmasıydı.

Ayasofya, maalesef, Cumhuriyet tarihimizde, üzerinde en çok tartışılan konular arasında yer alıyordu.

Ayasofya konusunu bir “ibadethane – müze” çerçevesine sıkıştırırsak, gerçekleri perdelemiş, konunun esasından uzaklaşmış oluruz.

Yapılan, ülkemizde bulunan, 567 yıldır Türk’e ait bir yapıyla ilgili, dışarıdan “karar” ve “talimat” verme hevesinde olanların, “Türkiye Cumhuriyeti’nin egemenlik hakları”nın üzerine düşürmeye çalıştıkları gölgeye ışık tutulmasıdır.

Türkiye, dünyanın herhangi bir ülkesindeki, Türk düşmanı, İslam düşmanı fanatik politikacıların veya papazların, parmak sallayarak talimat vermesine boyun eğmeyecek kadar büyük bir devlettir.

Türk milleti, tarihinin hiçbir döneminde, en zor günlerinde bile, bu tip “kükreyen fare”leri ciddiye almadı.

Türkiye Cumhuriyeti de bu saygısızlıklara mahal vermedi, bundan sonra da vermeyecek.

Ayasofya’yla ilgili diğer husus; Fatih Sultan Mehmet Han’ın vakfiyesinin, “fatihinin vasiyeti”ne ve “vakıf senedi”ne aykırı bir statüde bulunmasıydı.

Bu iki gerekçe ile yıllarca içinde bulunduğumuz yanlıştan rahatsızlığını en çok seslendiren camianın bir mensubu olarak, tekrar, memnuniyetimizi dile getirmek istiyorum.

Ayasofya, 1500 yıla yaklaşan ömründe, bir tarihi eser olarak da en iyi korunduğu dönemi, Türklerin idaresi altında yaşadı.

Bir kez daha, kararın, ülkemiz ve milletimiz için hayırlara vesile olmasını diliyorum.

Başta Fatih Sultan Mehmet Han olmak üzere, İstanbul’u Türklüğe hediye eden, komutanında erlerine, Peygamberimiz (S.A.V)‘in övgüsüne mazhar olmuş ordunun her ferdini rahmetle yad ediyorum.

*

Değerli Kardeşlerim,

Değerli Malatyalılar,

Biliyorsunuz, Türkiye’nin vizyon projesi TOGG’un seri üretiminin gerçekleştirileceği Gemlik Kampüsü’nün açılış töreni yapıldı.

Projeyi ve projenin üretim aşamasına geçmesini, pek çok açıdan önemli buluyoruz:

Bunlardan biri, otomotiv sektöründe, artık “kendi markamızla” üretici ve ihracatçı durumuna geliyor oluşumuz.

Ulaşımda dünyanın en önemli trendi olan elektrikli araçlar sektöründe, uluslararası rekabetin aktörlerinden biri haline gelme şansını yakalıyoruz.

Petrole olan bağımlılığımız ve fosil yakıtların çevreye verdiği zararlar, bu projenin önemini bir kez daha artırıyor.

Ülkemizdeki her gelişme, her ilerleme, her yatırım, bize ancak mutluluk verir.

Biz, henüz Cumhuriyetin ilk yıllarında, kendi silahını üreten ve silah üretiminde belirgin bir gelişme gösteren bir ülkeydik.

Cumhuriyetin ilk yıllarında uçak üretiyorduk, ürettiğimiz uçakları ihraç ediyorduk.

Türkiye, 60’lı yılların başında, 60 yıl önce, kendi otomobilini üretmek için önemli bir adım atmıştı.

Bugün TOGG’a karşı da benzerlerini gördüğümüz; küçümsemelerle, aşağılık kompleksleriyle, müstemleke zihniyetiyle; üretim toplumu olmamızı, dünyayla rekabet etmemizi istemeyenlerin, başka ülkelerin, içerideki işbirlikçilerinin gayretleriyle; çok sayıda gelişme hamlemiz akamete uğradı.

İnşallah bu kez aynı üzücü hatıraların bir benzerini yaşamayacağız.

Bu projenin, pek çok sektörde ve yeni sektörlerde de içinde bulunduğumuz gelişim sürecinin ivmesini artıracağını düşünüyorum.

Projenin, ülkemiz ve milletimiz için hayırlı olmasını diliyorum.

*

Değerli Kardeşlerim,

Değerli Malatyalılar,

Savunma sanayiinde önemi adımlar attık, atmaya devam ediyoruz.

Türkiye, pandemi sürecinde kendi aşısını üretmeyi başardı, başta Afrika olmak üzere, pek çok ülkeye, tıbbi malzemelerle birlikte,  aşı yardımı yaptı.

Tarımda, bilişimde, sanayide, nükleer enerjide, yenilenebilir enerjide, Türkiye’nin uluslararası alandaki payı ve önemi artıyor.

Bu süreçte, problemlerle birlikte, ülkemizin attığı her adımın karşısında duran bir zihniyetle de mücadele ediyoruz.

Verdiğim her örnekle; Ayasofya’yla ilgili, yerli aşıyla ilgili, savunma sanayiimizle, İHA-SİHA üretimimizle ilgili, nükleer enerji, yenilenebilir enerji yatırımlarımızla ilgili, hep çatlak sesler, itirazlar duyuyoruz.

Terörle; PKK’yla, FETÖ’yle mücadelemizde aynı kesimlerin direnciyle karşılaşıyoruz.

Karşılaştığımız her ihtilafta, Türkiye’nin uluslararası alandaki hasımları, içimizde taraftar bulabiliyorlar.

Karşılaştığımız hemen her meselede, yüzeyi kazıdığımızda karşımıza çıkan ABD, çekinmeden, “Türkiye’de bir yönetim değişikliği gerçekleştireceklerini”, bunu da “muhalefetteki dostlarıyla birlikte yapacaklarını” söyleyebiliyor.

Bunu  gerçekleştirmek için uydurma gerekçelerle, Türkiye’ye, ekonomik, askeri, siyasi yaptırımlar uyguluyorlar.

“ABD’nin” ve “dostlarının” Türkiye’de yönetimi belirlemesine izin verecek misiniz?

Elbette izin vermeyeceğiz.

ABD’yle problem yaşarken Biden’den taraf olanların; Fransa’yla karşı karşıya geldiğimizde Macron’un tarafını tutanların; Karabağ Savaşı’nda Paşinyan’ı destekleyenlerin, Yunanistan’a karşı Ege’de, Akdeniz’de, Kıbrıs’ta, Türkiye’nin hukukunu korumak yerine Çipras’ı haklı bulanların, Türkiye’de yönetimi belirlemelerine izin vermeyeceğiz.

Biliyorum, sandık önünüze geldiğinde bunca saçmalığa, bunca rezilliğe “Dur!” diyeceksiniz.

*

Değerli Kardeşlerim,

Açık konuşuyorum: Askerimizi, polisimizi, öğretmenlerimizi, sivil vatandaşlarımızı, bebekleri katleden PKK’yla da; devletimize sızıp, ülkemizi ABD’nin uydusu haline getirmeye çalışan FETÖ’yle de helalleşmeyeceğiz.

Ortada işlenen suçlar var, verilmesi gereken cezalar var.

Ortada, milletimize eğitim, sağlık, altyapı, üretim gibi alanlarda kullanılacakken, terörle mücadeleye harcanmış 2 trilyon doların neden olduğu bedeller var.

Ülkemizde, başta, güvenlik ve yargı kurumları olmak üzere, devlet kurumlarına verilmiş, telafi edilmesi güç zararlar var.

15 Temmuz’da katledilen yüzlerce vatan evladının kanları var.

Helalleşmeyeceğiz, gereğini yapacağız.

*

Değerli Kardeşlerim,

Değerli Malatyalılar,

Siyasi partiler, milletin sesi olmalıdır.

Siyasi partiler, milletin değerleriyle barışık olmalıdır.

Siyasi partiler milletin meseleleri için “çözüm” üretmelidir.

Siyasi partiler, varlıklarını, milletin, ülkenin geleceğine katkı sağlamak için kurgulamalıdır.

Türkiye, dünyada ve bölgemizde süregelen problemler yumağı içinde var olma savaşı verirken, ülkemizin Ana Muhalefet Partisi Lideri, “Başörtüsü sorununu çözmek için yasa teklifi vereceklerini” açıkladı.

*

Biraz olsun samimi olalım.

Türkiye bu problemi niye yaşadı?

Türkiye, hatırladıkça bile utanç duyduğumuz hadiselerle neden karşı karşıya kaldı?

Bunun “CHP” dışında bir cevabı var mı?

*

Türkiye’nin geçmişte yaşadıklarını, gençlerimiz bilmeyebilirler, hatırlamayabilirler.

O dönemde yaşanan, Türkiye’nin sosyal ve siyasal iklimini bütünüyle etkileyen hadiseler, bugünün gençlerine anlamsız, anlaşılmaz gelebilir.

Yine gençlerimiz için, yaşananların bir kısmını hatırlatmak istiyorum:

Hayatlarını, inançları gereği tesettüre riayet ederek sürdürmek isteyen evlatlarımızın, kadınlarımızın, kamuda herhangi bir görev yapabilmeleri mümkün değildi.

Öğrenim görmeleri mümkün değildi.

Seçimle gelinen herhangi bir göreve aday olmaları, seçildikleri taktirde görev yapmaları mümkün değildi.

Artık cinnet boyutuna gelen bu düşmanlık öyle bir boyut almıştı ki, öğrencilerimiz, okullarından sürüklenerek atıldılar.

İçlerinde şehit annelerinin, annelerimizin de bulunduğu, ordu mensuplarının yakınları; ameliyat olmak için gittikleri askeri hastanelere, çocuklarının düğünü için gittikleri orduevleri bile dahil olmak üzere, TSK’ya ait hiçbir birime alınmadılar.

Türkiye uzun süre, “eşi başörtülü” siyasetçilerin bile, devletin makamlarında görev yapamayacağı tartışmalarına maruz kaldı.

Neredeyse hiçbir Avrupa ülkesinde, hatta Müslüman olmayan herhangi bir dünya ülkesinde görmediğimiz bu utanç verici düşmanlığı, kısıtlamaları, tehditleri, yasaklamaları, kendi ülkemizde yaşadık.

*

Türkiye, 2008 yılından beri, aslında bu problemi yaşamıyor.

2008 yılında gerçekleşen ve kamuda başörtüsü yasağını fiilen kaldıran anayasa değişikliğine itiraz edenlerden biri, CHP’nin o günkü Grup Başkan Vekili Kemal Kılıçdaroğlu’ydu.

2008’deki düzenlemeye, “Yapılmak istenen, Türkiye’yi Ortaçağ karanlığına geri götürmek ve 85 yıllık Cumhuriyet’in rövanşını almaktır.” şeklinde utanç verici bir cümleyle itiraz etmişlerdi.

*

Değerli Arkadaşlar,

Hatırlayacaksınız, CHP’nin başörtüsüyle ilgili kanun teklifi oyununa, “Samimiyseniz gelin Anayasa değişikliği yapalım.” demiştim.

Cumhur İttifakı’nın diğer partileri, Ak Parti ve MHP’nin, aynı yöndeki çağrılarına, CHP, tahmin edilebileceği ve beklendiği gibi “Hayır” dedi.

Bu istismardan artık bıktık.

Bu ikiyüzlülükten artık bıktık.

Milletimiz de bıktı.

Milletimiz, sandık önüne geldiğinde, bu gerçekler ışığında, bu bitip tükenmek bilmeyen istismarların gereğini yapacak. Buna inanıyorum.

*

Değerli Arkadaşlar,

“Başörtüsü meselesi”ni, sadece “inanç ve vicdan hürriyeti”ne müdahaleden ibaret olarak da görmüyorum.

Bu yasak, fiilen, kız çocuklarımızın öğrenim görmelerine, kamuda, siyasette, yönetimde, hak ettiklerince yer almalarına da engel oldu.

Yıllarca, “çağdaşlık” gerekçesiyle, kadınlarımızı, okullara, kamu görevlerine, bilime, sanata, siyasete, yönetime sokmamak için, delirmiş gibi mücadele eden bir zihniyetle karşı karşıya geldik.

Türkiye artık bu çarpıklıkları yaşamamalı.

Türkiye bu çarpıklıkları inşallah bir daha yaşamayacak.

*

Değerli Kardeşlerim,

Değerli Malatyalılar,

Türkiye, askeri güç olarak da siyasi ağırlığı itibarıyla da jeopolitiği nedeniyle de NATO’nun en önemli ülkelerinden biridir.

Türkiye, üye olduğu günden beri NATO sözleşmesine aykırı hiçbir eyleme imza atmamıştır.

Herkes biliyor ki, Türkiye Cumhuriyeti’nin de Türk Milleti’nin de hiçbir dönemde Yunanistan’dan toprak talebi olmamıştır.

Yunanistan’ın Anadolu’yu işgal etme teşebbüsüne rağmen olmamıştır.

Yunanistan’ın, Balkanlarda, Anadolu’da, işgal ettiği bölgelerde, faili olduğu sayısız soykırıma rağmen olmamıştır.

Batı Trakya’da, Avrupa’nın gözleri önünde, Türk Milleti’nin şerefli evlatlarına yaptığı zulümlere rağmen olmamıştır.

Yüzlerce yıl Türklerin idaresi altında kalan coğrafyada, neredeyse tek bir cami, tek bir ibadethane bırakmamasına rağmen olmamıştır.

“Kıbrıs’taki Türk varlığını yok etmek” gibi korkunç ve insanlık dışı bir planı, “devlet politikası” olarak ilan etmek gibi bir alçaklığa, utanmazlığa, hukuk tanımazlığa rağmen olmamıştır.

En üst derecede görev yapan çapsız politikacılarının, “İstanbul’u alacağız!”, “Ankara’ya bir saatte gireriz!” türü dangalaklıklarına rağmen olmamıştır.

Uluslararası hukuka aykırı bir şekilde, Ege’yi Türklerin geçişine kapatmaya çalışmak ve adaları silahlandırmalarına rağmen olmamıştır.

Bugün yine Yunanistan tarafından, “olmamıştır” yerine, “olmamıştı…” demeye zorlanıyoruz.

Yunanlı politikacılara, halkının kaderiyle oynamamalarını; “Kötü komşu insanı ev sahibi yapar.” atasözünü hatırlatıyorum.

Bir NATO üyesi olarak, ABD’nin, Yunanistan’daki üslerini, hangi tehdide karşı konuşlandırdıklarını da açıklamak zorunda olduklarını, bunu önce NATO’ya, sonra Türkiye’ye, daha sonra da dünya kamuoyuna karşı borçları olduğunu düşünüyorum.

Değerli Kardeşlerim,

ABD, Türkiye’yi; Yunanistan gibi, Ermenistan gibi; menfaatlerinin olduğunu düşündüğü, menfaatlerini korumaya çalıştığı diğer bölgelerde yapmaya çalıştığı gibi, her dediğine “baş üstüne” diyecek bir kukla devlet haline getirmeye çalışıyor.

Türkiye, ABD’nin uydusu olmayacak kadar büyük bir ülkedir.

Hiçbir şart, Türk Milleti’ne, ABD’nin uşaklarının üniformasını giydiremez.

ABD’nin, Türkiye’nin ekonomisi üzerinden, Suriye üzerinden, Yunanistan üzerinden, Ermenistan üzerinden, Türkiye’nin aleyhine yürüttüğü faaliyetlerin farkındayız.

ABD’nin FETÖ’yle, PKK’yla yapmak istediklerinin de farkındayız.

Türkiye’deki birtakım siyasilerle kurdukları ilişkilerin, iş birliklerinin de farkındayız.

Her hafta grup toplantılarında, her gün televizyonlarda, her dakika sosyal medyada, bu siyasilerin canhıraş verdikleri iktidar mücadelelerini izliyoruz.

Bu siyasetçilerden, ABD’nin, uluslararası platformlarda ve bölgemizde, taşeronları aracılığıyla gerçekleştirdikleri, Türkiye’ye yönelik hamlelerine karşı bir cümle duydunuz mu?

Ben duymadım.

Milletimiz de duymadı.

Dün ülke işgal altındayken, “Güçlü devletlere karşı savaşamayız.”, “Mandayı kabul edelim.”, “Himayeyi kabul edelim.” diyenlerle; dün ülke işgal altındayken, İngiliz Muhipleri Cemiyeti’nin, Wilson Prensipleri Cemiyeti’nin çatısı altında kurtuluş arayanlarla; bugün, Türkiye’nin geleceğini ABD’nin projelerinin parçası olmakta görenlerin birbirinden hiçbir farkı yoktur.

İçinden geçtiğimiz badirelerde, içinde bulunduğumuz şartlarda, tek bir çözüm önerisi ortaya koyamayanların, bunun yerine Osman Kavala’nın, Selahattin Demirtaş’ın, hapisteki PKK’lıların, FETÖ’cülerin avukatlığına soyunanların, hangi tarafta durduklarını izah etmeye gerek bile duymuyorum.

*

Değerli Kardeşlerim,

Değerli Malatyalılar,

Türkiye Cumhuriyeti büyük bir devlettir.

Türkiye Cumhuriyeti’nin yönetimine talip olanlar; sahip olduğumuz binlerce yıllık bir devlet geleneğinin sorumluluğuna uygun şekilde davranmak zorundadır.

Türkiye Cumhuriyeti’nin yönetimine talip olanlar; dünya üzerindeki milyonlarca soydaşımızın umudunu temsil etmenin sorumluluğuna uygun şekilde davranmak zorundadır.

Türkiye Cumhuriyeti’nin yönetimine talip olanlar; yüzyıllarca dünyayı yönetmiş bir milletin, yeryüzündeki son ve en büyük kalesi olan devletin vatandaşı olmanın sorumluluğuna uygun şekilde davranmak zorundadır.

Türkiye’deki bir siyasetçi, kendi devletini, uydurma bir şekilde, “uyuşturucu ticareti”yle ilişkilendirebiliyorsa, bu davranışı “sıradan bir zevzeklik”ten ibaret göremeyiz.

Avrupa’nın ortasında savaş devam ediyor.

Tüm dünyada, uluslararası ilişkilerin, 2. Dünya Savaşı’nın bitişinden beri en gergin olduğu dönemi yaşıyoruz.

Türkiye’nin, uluslararası ilişkilerde, hemen her alanda “hak arama”, “hukukunu koruma” mücadelesi verdiği günleri yaşıyoruz.

Bu şartlarda, kendi içimizden, “Ana Muhalefet Partisi” CHP’nin lideri tarafından devletimize “uyuşturucu ticareti”yle ilişkili olduğu; yine “Ana Muhalefet Partisi” CHP’nin yan kuruluşu haline gelmiş bir meslek odasının başkanı tarafından Türk Silahlı Kuvvetlerimize, kimyasal silah kullandığı iftiraları yöneltiliyor.

Derdiniz ne?

Kimden yanasınız?

Bir sorum da CHP’nin yörüngesine girmiş 6’lı masanın partilerine:

Kendilerini, “milliyetçi”, “muhafazakar”, “sağcı” diye tanımlayan beş partiye soruyorum.

Neler olduğunun farkında değil misiniz?

Utanmıyor musunuz?

Milletimizin bunun farkında olmadığını mı sanıyorsunuz?

Milletimizin sandıkta size gereken dersi vermeyeceğini mi sanıyorsunuz?

*

Değerli Kardeşlerim,

Değerli Malatyalılar,

İfade ettiğimiz, ifade ederken hiçbir detayını abartmadığımız, istismar etmediğimiz şartların bizi asla mağlup edemeyeceğini, peşinen söylemek istiyorum.

Hepsiyle baş edebiliriz.

Hepsiyle baş edeceğiz.

Tüm Avrupa’yı besleyebilecek toprak varlığına sahibiz. Hiç kimseye ihtiyaç duymadan kendi gıdamızı üretebiliriz.

Enerji ihtiyacımızın tümünü fazlasıyla karşılayabilecek “yenilenebilir enerji” potansiyeline sahip bir coğrafyada yaşıyoruz.

Neredeyse sıfır noktasından bir savunma sanayii kurabiliyoruz, kurduk. Dünyada savunmayla ilgili alışılagelmiş pek çok ezberi değiştiriyoruz, değiştirmeye devam edeceğiz.

Nüfusumuz 8 milyonken dünyayı yendik.

Yunanistan’la, Ermenistan’la, PKK’yla, FETÖ’yle bizi terbiye edeceklerini zannedenlerin aklına şaşarım.

Yaşadıklarımızın, bu topraklarda var olmanın bedeli olduğunun farkındayız.

*

Dün varlığımız yok etmeye çalışıyorlardı, bugün egemenliğimizi ve bağımsızlığımızı hedef alıyorlar.

İlk de değiller, son da olmayacaklar.

Öncekileri de yendik, bunları da sonrasındakileri de yeneceğiz.

*

2000 yılın üzerinde bir devlet geleneğine sahibiz.

Dünyanın kadim ve en köklü milletlerinden birinin mensubuyuz.

Peygamber’in (S.A.V.) müjdesiyle kutsanmış, yüzyıllarca İslam’ın sancaktarlığını yapmış, gittiği her coğrafyaya, adaleti, huzuru, ahlakı, Hakk’ı hakim kılmış bir ecdadın torunlarıyız.

Bu topraklarda, onurumuzla, hür ve bağımsız bir şekilde var olmaya devam edeceğiz.

Herkese hatırlatmak istiyorum:

Türk Milleti unutmaz…

Türk Milleti dostluğu da düşmanlığı da unutmaz…

Türk Milleti vefalı bir millettir.

Dostluğumuza güvenin.

Düşmanlığımızdan korkun…

*

Değerli Kardeşlerim,

Değerli Malatyalılar,

Önceki seçimlere Cumhur İttifakı’nın bir bileşeni olarak katıldık.

Hiçbir çıkar hesabı ve siyasi kaygı gütmeden, ülke meselelerinde devletimizin, hükümetimizin yanında olduk.

Zaman içinde eleştirilerimiz de oldu, hükümetin kararlarına katılmadığımız durumlar da oldu.

Fikirlerimizi, muhataplarına, yine dürüstçe, olabildiğince açık bir şekilde, saygı ve nezaket dairesinde ifade ettik, saygı ve nezaketle mukabele gördük.

Kişisel olarak da çok sayıda kanun teklifinde imzam bulunuyor. Birçoğu yasalaştı.

Pandemiden ekonomiye, savunmadan enerjiye, terörden dış politikaya, sanayiden eğitime, hükümetin görev alanlarındaki sayısız konuda, hükümetin çalışmalarına önerilerde, katkılarda bulunduk.

*

Ülkemizin Büyük Birlik Partisi’ne ihtiyacı var.

Ülkemizin Büyük Birlik Partisi’nin katkısına ihtiyacı var.

Bu ancak sizin desteklerinizle mümkün olabilir.

Büyük Birlik Partisi’ne, Muhsin Yazıcıoğlu’nun emanetine, Malatya her seçimde, Türkiye ortalamasının çok üzerinde bir katkıyla destek verdi.

Bu açıdan da Malatya’nın, Malatyalıların benim gönlümde çok ayrı, çok özel bir yeri var.

Dosdoğru ifade ediyorum:

Tarafımızı sizin istikametinize, sizin değerlerinize, sizin inançlarınıza göre belirledik.

Türkiye’nin tarafındayız.

Türk Milleti’nin tarafındayız.

Mehmet’in, Mehmetçik’in, şehidin, şehit ailesinin tarafındayız.

Türkiye’nin bölünmez bütünlüğünün tarafındayız.

Türkiye’nin hürriyetinin, istiklalinin, istikbalinin, tarafındayız.

Doğru taraftayız.

*

Konu iktidar – muhalefet meselesi değildir.

Konu Türkiye’nin egemenlik meselesidir.

Konu Türkiye’nin bağımsızlık meselesidir.

Konu Türkiye’nin yönetimini yabancıların değil milletimizin belirlemesi, milletimizin kendine sahip çıkma zarureti meselesidir.

Ülkemize sahip çıkacağız.

Bağımsızlığımıza sahip çıkacağız.

Özgürlüğümüze sahip çıkacağız.

Topraklarımıza sahip çıkacağız.

Bayrağımıza sahip çıkacağız.

Mukaddesatımıza sahip çıkacağız.

Muhsin Yazıcıoğlu’nun emanetlerine sahip çıkacağız…

Birlikte yürüyecek, birlikte karar verecek, birlikte var olmaya devam edeceğiz.

Fert fert hepimize önemli görevler düşüyor.

Çok çalışacağız, inşallah hak ettiğimiz neticeyi alacak, hak ettiğimiz yere partimizi, ülkemizi ve milletimizi taşıyacağız.

Allah (C.C.) yardımcımız olsun…